GENEL OLARAK KIYI KAVRAMI VE ÖNEMLİ BAZI HUSUSLAR
Kıyıların hukuki statüsünü ele alan başlıca kaynak Anayasa'dır. Anayasamızın 43. maddesi "kıyılardan yararlanma" başlığını taşır. Kıyılardan yararlanma başlıklı bu maddeye göre;
Madde 43 – Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir.
Anayasamızın 43. maddesinin üçüncü fıkrasına paralel olarak yürülükte olan 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik de kıyıların hukuki statüsü ile ilgili önemli bilgiler içermektedir.
Kıyı Kanunu kıyı kavramını tanımlanmıştır. Buna göre kıyı; kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır. Bu tanımın anlaşılabilmesi için kıyı çizgisi ve kıyı kenar çizgisi kavramlarının anlaşılması gerekmektedir. Kıyı Kanununa göre;
Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi ifade eder.
Kıyı kenar çizgisi, Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını ifade eder.
Kıyı kenar çizgisinin nasıl belirleneceği uyuşmazlıkların çözümü bakımından önem taşımaktadır. Kıyı Kanunu'nun kıyı kenar çizgisinin tespiti başlıklı 9. maddesine göre; Kıyı kenar çizgisi, valiliklerce, kamu görevlilerinden oluşturulacak en az 5 kişilik bir komisyonca tespit edilir. Bu komisyon; jeoloji mühendisi, jeolog veya jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir plancısı, inşaat mühendisinden oluşur. Komisyonca tespit edilip valiliğin uygun görüşü ile birlikte gönderilen kıyı kenar çizgisi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onaylandıktan sonra yürürlüğe girer. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanan yönetmelik ile belirlenir.
Kıyı kenar çizgisinin değiştirilmesi ancak istisnai hallerde mümkündür. Kıyı Kanununun Uygulanmasına Yönelik Yönetmeliğe göre;
Onaylı kıyı kenar çizgileri;
a) Kıyı kenar çizgisinin suya düşmesi,
b) Mükerrer kıyı kenar çizgisinin bulunması,
c) Kıyı kenar çizgilerinin kenarlaşmaması,
ç) (Değişik:RG-24/10/2020-31284) Yargı organlarınca kıyı kenar çizgisinin iptali ya da yargı organlarınca ikinci bir kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi durumunda, mükerrer kıyı kenar çizgilerine mahal verilmemesi için; mükerrerliğe konu olan alanda Valilik Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonlarınca incelenerek yeni bir tespit yapılması,
d) Daha evvel kıyı özelliği göstermediği halde, malzeme alımı sonucunda oluşan su alanları nedeniyle, bu alanları kıyıda bırakacak şekilde tespit edilen kıyı kenar çizgileri, bu su alanlarının deniz, göl veya akarsu ile doğrudan bağlantılı olmadığının Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonunca belirlenmesi,
e) (Ek:RG-24/10/2020-31284) Tabii ve suni göl kıyı kesimlerinde maksimum su kotunun Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce veya mahkeme kararları uyarınca değiştirilmesi,
f) (Ek:RG-16/4/2022-31811)
halleri dışında değiştirilemez.
Kıyı kenar çizgisinin mahkeme kararları ile parsel veya parseller bazında iptal edilmesi halinde, bu alanlardaki kıyı kenar çizgisi tespitlerinde kıyı kenar çizgisinin bütünlüğünü ve sürekliliğini sağlayacak şekilde bitişiğindeki onaylı kıyı kenar çizgisi ile birlikte değerlendirilerek, üçüncü kişilerin kazanılmış haklarına halel getirmeyerek yeni tespit yapılabilir.
Mahkeme kararlarının uygulanması sonucunda tespit edilerek onaylanan kıyı kenar çizgisinin bitişiğindeki onaylı kıyı kenar çizgisi ile uyum sağlamaması halinde ise Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonunca bu alanda mahkeme kararlarının gerekçeleri dikkate alınarak ve üçüncü kişilerin kazanılmış haklarına halel getirmeyerek yeniden kıyı kenar çizgisi tespiti yapılabilir.
Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik‘e ek 1. maddeye göre;
Aynı alanda birbirinden farklı tarihlerde onaylanmış kıyı kenar çizgilerinin bulunması halinde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce; onaylı 1/1000 ölçekli uygulama imar planı bulunan alanlarda, Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonunca planda esas alındığı belirlenen kıyı kenar çizgisi, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı bulunmayan alanlarda ise Kıyı Kenar Çizgisi Tespit Komisyonunca yapılan inceleme sonucunda uygun görülen ve Bakanlıkça onanan kıyı kenar çizgisi geçerlidir.
KIYILARDAKİ MÜLKİYET DURUMU
Anayasamızın Kıyılardan yararlanma başlıklı 43. maddesinin birinci fıkrasına göre kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aynı şekilde Anayasamızın Kamulaştırma başıklı 46. maddesinin ücüncü fıkrasında "...kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir..." denilerek kıyıların korunması amaçlı kamulaştırmadan söz etmiştir.
Anayasamızın ilgili maddelerinden anlaşılacağı üzere; deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği ve kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartlarının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Buna göre kıyılar,, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, bu nitelikleri gereği de özel mülkiyet konu olmaları mümkün değildir.
Devlet hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtildiğine göre kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanda özel mülkiyet ilişkisi kurulması mümkün değildir. Çünkü kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olması, bu alanların özel mülkiyete konu olamamasını ifade eder. Kaldı ki bu husus kıyıların, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 715. maddesinde ifadesini bulan yararı kamuya ait mallar statüsünde olduğunu ve kimsenin mülkiyetinde olamayacağını gösterir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 715. maddesi yararı kamuya ait malların durumunu düzenlemektedir. Buna göre;
“(1) Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. (2) Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. (3) Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.”
Kıyılar, Türk Medeni Kanunu’nun 715. maddesinde belirtilen “yararı kamuya ait mallar” kategorisine girmektedir.
KIYILARDAKİ MÜLKİYET DURUMUNA İLİŞKİN BAZI YARGI KARARLARI
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 13.3.1972 tarihli ve E: 1970/7, K: 1972/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı (EK-1)
Kıyı alanlarının niteliği konusunda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 13.3.1972 tarihli ve E: 1970/7, K: 1972/4 sayılı içtihadı birleştirme kararında kıyıların, Devletin hüküm ve tasarrufunda olan karasularının devamı olması dolayısıyla, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, bu nedenle kimsenin mülkiyetinde olamayacağı ifade edilmiştir. Böylece, kıyı denizin hukuki düzenine bağlı tutulmuş sahipsiz şey olma özelliğinin, denize bağımlı ve denizin devamı olmasından ileri geldiği kabul edilmiştir. Kıyı herhangi bir tahsis işlemine gerek olmaksızın doğrudan doğruya doğal yapısından ötürü herkesin serbestçe yararlanmasına sunulmuş sahipsiz kamu malıdır. Bunun sonucu olarak; kıyının devir ve ferağ edilmesi, zamanaşımı yoluyla mülkiyetinin kazanılması, tapu sicili hükümlerine bağlı bulunması, haczedilmesi mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi 25.2.1986 tarihli ve E: 1985/1, K: 1986/4 sayılı kararı
Bunun doğal bir başka sonucu, kıyılarda mülkiyet hakkı açısından kazanılmış hakkın söz konusu olamamasıdır. Anayasa Mahkemesi 25.2.1986 tarihli ve E: 1985/1, K: 1986/4 sayılı kararında bu konuyu incelerken, Anayasa’nın 43/1. maddesindeki, “Kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirleyen hükmü karşısında, özel mülkiyete konu olamayan kıyıda, … yılından önce mevzuata aykırı olarak yapılan yapılar yönünden kazanılmış hakların saklı tutulacağı kuralı uygulanamaz. Çünkü yasalara aykırı durumlara dayanılarak kazanılmış hak iddiasında bulunulamayacağına” karar vermiştir.
Anayasanın 43. maddesinin Danışma Meclisine sunulan gerekçesi,
“Deniz, göl, akarsu kıyılarından ve bu kıyıları çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada kamunun önceliğinin ve bu yararlanmanın kamu yararı ile olacağı genellikle kabul edilmiştir. Fakat daha önce doğmuş olan özel mülkiyet haklarının da korunması hukuk devleti ilkesinin tabii sonuçlarından bulunmaktadır. Böylece kıyılardan kamunun yararlanması ve Kıyılardaki doğmuş bulunan mülkiyet haklarının telif edilmesi gerekmektedir. Madde deniz, göl ve akarsu kıyılarından yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceğini kişilerin bu yerlerden yararlanmasının ise kanunla düzenleneceğini açıklarken, işlem bu bağdaştırmayı hukuk devleti ilkesi içinde gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Devlet, kıyılarda doğmuş olan mülkiyet haklarını kamu yararı mülahazasıyla sona erdirmek istiyorsa 47. maddedeki şartlarda kamulaştırma yoluna başvurarak bunu sağlayabilir.” denilmiştir.
Dolayısıyla her ne kadar kıyıların kimsenin özel mülkiyetinde olamayacağı esas olsa da kazanılmış hak ve kamulaştırma ile ilgili hususlarda hukuki süreçler işleyecektir. Bu hukuki süreçlerin bir avukatla yürütülmesi tavsiye olunur.
Av. Barış Dağ
Deniz kenarlarındaki kumlukların, 775 sayılı Gecekondu Kanununda yazılı maksatlarla kullanılmak üzere Belediyelere devir edilip edilmediği hakkında Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 31/12/1968 gün, 9680 esas ve 8549 karar sayılı ilâmı ile Sekizinci Hukuk Dairesinin 3/6/1968 gün, 2805 esas ve 3354 karar sayılı ilâmları arasında içtihat uyuşmazlığı olduğu Erdemli Hâkimliğinden Yargıtay Başkanlığına yazı ile bildirilmesi üzerine Birinci Başkanlıkça dairelerden bu hususta alınan düşünceler ve Erdemli Mahkemesi ve Daire ilâmları örnekleri kurul üyelerine dağıtıldıktan sonra dosya İçtihadı Birleştirme Hukuk Daireleri Genel Kuruluna verilmekle tayin edilen 13/3/1972 gününde toplanan kurulda gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Yukarıda tarih ve numaraları yazılı daire ilâmları arasında deniz kenarındaki kumlukların 775 sayılı Kanuna göre Belediyelerin mülkiyetine geçip geçmediği hakkında içtihat aykırılığı bulunduğu ve Birinci Hukuk Dairesi ilâmı ile bu yerlerin Gecekondu Kanununa göre, Belediyelerin mülkiyetine geçtiği kabul edildiği halde, Sekizinci Hukuk Dairesi ilâmında geçmediğine karar verildiği tespit edilip, olayda içtihat uyuşmazlığı bulunduğu oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esasına geçildi.
775 sayılı «Gecekondu Kanunu» kapsamını tespit ve binnetice Yargıtay’ın iki dairesi kararları arasındaki içtihat ayrılığını halledebilmek için herşeyden önce kıyı (sahil) kavramı ve 775 Sayılı Kanunun tedvinini gerektiren zaruret ve ihtiyaçlar üzerinde durulup açıklığa kavuşturulması lâzımdır.
Jeomorfoloji ilmine göre; hareketsiz bulunduğu normal zamanında denizi karadan ayıran sınıra kıyı çizgisi denir. Fakat, denizlerin çalkantısız oldukları an hemen hemen yok gibidir. Su kitlesi; med ve cezir, rüzgârlar ve sair tabiî hadiseler etkisi ile daimi hareket halindedir. Alçalıp yükselerek, dalgalar yaparak sahile hücum eder, kıyı çizgisini aşıp arzın içerisine doğru mütemadi hareketlerle ilerleyip çekilir. Bu hareket, dik kayalardan müteşekkil ve falezli kıyılarda yükselme ve serpinti, alçak ve plajlı kıyılarda ise, ilerleme ve yayılma şeklinde kendini gösterir. Jeomorfoloji mütehassısları; kıyı çizgisinden itibaren, deniz veya göl sularının en yüksek oldukları sırada erişebildikleri ve dalgaların, şekillendirici tesirlerinin eseri olan aşındırma ve biriktirme şekillerinin müşahade edildikleri en yüksek seviyeye kadar olan şerit halindeki sahayı dar manada kıyı, (yalı şeridi) diye adlandırmakta ve bu sahanın genişliğinin, su kitlesi hareketlerinin bir yandan şakulî istikametteki siasına, bir yandan da kıyının profiline göre değişebileceğini, dik falezli sahalarda nispeten dar, alçak ve plajlı kıyılarda ise geniş olabileceğini, dalgaların şekillendirici tesirleri (kumsal saha) meydana getirmeye inhisar etmeyip kıyıdaki kaya ve toprakların cinsine göre; ciğil, çakıl, taş birikintileri, aşındırma veya sair şekillerde de kendini gösterebileceğini belirtmektedirler.
775 sayılı (Gecekondu) Kanununun tedvinindeki amaca ve kapsamına giren arazilere gelince; 1, 2, 3, 7, 12, 21 ve ilgili diğer maddelerinden anlaşılacağı gibi Kanun; mevcut gecekonduların ıslâhı, tasfiyesi, yeniden gecekondu yapımının önlenmesi ve bu amaçla alınması gereken tedbirler için çıkarılmıştır. Hazinenin, özel idarelerin ve Vakıflar İdaresi dışındaki katma bütçeli dairelerin mülkiyetindeki arazi ve arsalardan veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden, belediye sınırları içinde olanlar ve 6785 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre tespit edilen mücavir sahalarda bulunanlar, münhasıran bu kanunda belirtilen amaçlarla kullanılmak üzere Belediyelere devredilmiştir.
Konuyu incelerken ilgili bir hususu açığa kavuşturmakta fayda vardır. Tamamen bir ülkenin sınırları içinde kalan denizlerle sair denizlerin karasuları o devletin hükümranlık sahasına girdiklerinden menfaati umuma aittir. Medenî Yasanın 641 inci maddesi uyarınca, menfaati umuma ait olan mallar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, kimsenin mülkü değildir. Kıyılar, ister kumluk, çakıllık, ister taşlık, kayalık olsun denizlerin temadisi olup ondan ayrılması mümkün değildir. Denizden faydalanma kıyıları vasıtasiyle olur.
Hukuk Daireleri İçtihadı Birleştirme Kurulu Üyelerince konu ile ilgili hususlar, yukarıda özetlendiği gibi jeomorfoloji mütehassıslarının yazılarından, geçmiş tatbikata ait kararlardan faydalanılarak uzun boylu açıklanıp tartışıldıktan sonra iki daire arasında içtihat ihtilafına sebep olan konuya geçildi, etraflı şekilde konuşulup müzakere edildikten sonra oylaşıldı, bazı üyeler, kumsalların, Gecekondu Kanunu kapsamına girmediğini kabul etmekle beraber (girmeme) sebebinde ayrıldıkları, büyük bir çoğunluğun ise aşağıdaki gerekçede birleştikleri görüldü.
Kıyı, denizin temadisi, ondan faydalanma hususunda zaruri bir unsur, bir kelime ile denizin mütemmim cüz’üdür. Kumluk ve kayalık sahaların derinliği; dalgaların en fazla erişebildiği nokta, med ve cezirlerde denizin en son varabildiği yerlerdir. 775 sayılı Kanun kapsamı ve tarifi ve belediyelere hangi arsaların sağlanacağı bu kanunun 1, 2, 3 üncü maddelerinde gösterilmiştir. Bu maddelerin incelenmesinden anlaşılacağı gibi, mevcut gecekonduların tasfiyesi ve kanunda yazılı sair maksatlarla belediyelere arsa sağlanması öngörülmüştür. Yoksa gecekondu mevzuu ile ilgili olmayan deniz ve onun mütemmim cüz’ü olan kumlukların denizle beraber belediyelerin mülkiyetine geçmesi amaç edilmemiştir ve kanunun kapsamı dışındadır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçeye göre deniz kenarındaki kumlukların 775 sayılı Kanunda yazılı amaçlarla kullanılmak üzere belediyeye devredilen yerlerden olmadığına ve Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesinin bu husustaki içtihadının kanuna uygun bulunduğundan 13/3/1972 gününde, kanun kapsamına girmediğinde oybirliği, sebebinde üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.